Bulaşıcıdır. İnattır. Gıcıktır. Uydurukçudur. Delidir. Fecenayip şahsına münhasırdır.
Okur! Yandığının resmidir. Gel, yol yakınken okurluk durumundan istifa et.
Şöyle ya da böyle, hepimizin gemileri birbirine benzemekte aslında. Kimininki denizi kucaklayan yalı katı, kimininki nohut oda bakla sofa, kimi gacırtılı dökme demir kapılı, kimi alkış yapınca yanan cinsten full otomatik.. Kiminin kamarası klasik rustik takım döşeli, kiminde yerde pofuduk minderler, geceleri alev alev bohem mumlar.. Baktığında hepsinin yakın / uzak, aynı sularda yerleşik / farklı sulardan göçebe komşuları var, hepsi yaşamını devam ettirmek için birbiriyle bir şekilde alışveriş içinde..
Gemi malzemeleri işbu denli benzer olunca farkı yaratan güvertedeki elemanlar diye düşünmeden edemiyor insan. En çetin dalgalara dayanan ceviz kabuğundan gemi ile sudaki balıkların dahi kıpırdamadan durduğu esintisiz havada yalpak yulpak seyredip etrafındaki şişme botları kendine güldüren gemi arasındaki fark tayfaların aklında, vicdanında, sezgilerinde olsa gerek… Yoksa neden dışardaki tüm gemiler düşman, tüm denizler kıskanç, tüm yosunlar kandırıkçı, tüm balıklar korsan, hatta içerdeki tayfaların yarıdan fazlası hain veya isyancı olsun ki?..
Hoş, güverte tarafından geçici süreliğine kaptan olarak atanan kişinin geminin denizlerarası gemi standartları çerçevesinde görünen ve kabul edilen iyi işler yapması başka, kendini iş yaptığına inandırması başkadır. Bir de rasyonel ve bilimsel bakışla tıpta gerçeği çarpık algılama hastalığının adı paranoyadır. Yok bu durum hastalıklı değil de normal beyinlerde meydana geliyorsa denizler, büyük balıklar ve rüzgarlar yalana yalan demekten çekinmezler…
High Hopes.. Alakası, benim amansız müzik tutkum ya da Mozart’ı da Pink Floyd’u da aynı deli yoğunlukta sevebilmemle ilintili.. Şarkıdaki the grass was greener nakaratı oldum olası tüylerimi diken diken eder. Ve düşünürüm.. Düşünürüm ki; güverte, gerçek deniz hayatıyla alakası olmayan hurafenin yerine aklı; kör, fanatik ve yalan inancın yerine kendi vicdanını; maddi çıkarlarının yerine sezgilerini koyduğunda o gemi saygın ve mutlu şekilde pupa yelken ilerlemez mi?.. Kaptan dediğin zaten geçici. Herkesin özgür düşünce ve söz hakkına sahip olduğu kamaralarda bunun çok da önemi yok. Bu sadece kaptanın geminin su üstünde gitmesini sağlayan malzemeleri yok etmeye çalışıp alabora olmasına neden olabilecek durumlarda tehlike arzedebilir. Sadece bu durumda güverte faydasız bir pişmanlık ve üzüntüyle diyebilir ki:
ağaçlar daha yeşil olabilirdi
eğer kesmeseydik
çiçekler rengarenk açabilirdi
eğer sulasaydık
çocuklarımız daha çok gülebilirdi
eğer akıllı davransaydık..
Bazı kararları ağaçlar, çiçekler, çocuklar vermez. Veremez… Bu kararları biz büyükler veririz. Verirken kendi küçük kamaramızı, bizim küçük gözlerimize çok büyükmüş, yaşamın anlamıymış gibi görünen o kısıtlı alanı düşünemeyiz. Çünkü gemimiz olmazsa kamaramız da olmayacaktır..
Böyle şeyler olmasın, olmaz da zaten, gemideki farkı yaratanın içerdeki taife olduğunu bilelim dediğinizi duyar gibiyim… Aklınızın, vicdanınızın ve sezgilerinizin sizleri pişman etmeyeceği ve utandırmayacağı günler dileğiyle!…
Leave a Reply