Bulaşıcıdır. İnattır. Gıcıktır. Uydurukçudur. Delidir.
Fecenayip şahsına münhasırdır.
Okur! Yandığının resmidir. Gel, yol yakınken okurluk durumundan istifa et.
İçeriğin olası zarar ziyanından yazar değil, uygulamaya kalkan komik okur sorumludur. Ona göre!!

Ergenlik hababam ve herkeste aynı homurdak süreci izler. Kafası kırık hormonlar evrimin bu vazgeçilmez geçiş sürecinde milyonlarca yıldır aynı şekilde salıverilirler… Babamınkiyle benimkinin arasındaki tek fark, içinde bulunulan çağın şekillendirmesi ile alakalı bence..
Sen yine de bunu bilimsel bir yazıymış gibi okuma… Durum, daha çok benim kel gözlemlerime dayalı bir serzeniş. Hatta serzenemeyiş.. Çünkü ergen dediğin olumsuz sever 😁 Sürekli bir ‘’La minörün kadar konuş şekerim‘’ saykolocisi içindedir. Ne de olsa hormonluluk bunu gerektirir.
Bu olumsuzluğun davranışlara nasıl yansıyacağını ise tümüyle içinde yaşanılan yer ve zaman belirleyecektir…
Örneğin 70’lerde doğup ergenliği 80’lere denk gelenlerin ergen mutsuzluğu ve huysuzluğu görünüm itibariyle hayli hüzünlüdür.
80’li yılların bu üzünçlü ergen prototipinin kaşları kulaklarından beş santim aşağıda ve iki yana sarkık, gözleri Mars’taki volkanik kayaları görecekmişçesine uzaklardadır. Göz pınarları hep yaşlı, burnu bizim Karabaş gibi hep nemlidir. Shakespeare kumpanyasında rolüne çalışan metot oyuncusu misali ‘nasıl en mutsuz durabilirim’ alıştırması gibidir 80 ergeni…
Müziğin illa ki la minör’ünü; erkek/kız arkadaşın akorsuzunu; insan ilişkilerinin ilişkisizini tercih etmiştir. Örneğin en çok dinlediği zamanın hitlerinden Lionel Ritchie’nin Hello’su bile pek sıcak bir merhaba gibi değil de daha çok ‘ne var, bencileyin bir yalnıza mı bakmıştın arkadaşım’ hissiyatı içindedir…
90’lar tam bir değişim ve davranışsal evrime işaret eder. Bu dönemin ergeni daha çok donuk bir mutsuzluk içindedir.
Gece gece gözüne ışık tutulmuş tavşancık misali ‘’kal geldiyse alalım abi..’’ duruşu hakimdir. Anne baba tarafından gösterilen ilgi ve şefkatin ‘huaa’, ‘nuhaağ’ ya da ‘vuaagk’ gibi iki heceli sesler çıkartarak yanıtlanmış olması olağandır… Ne dertleri olduğu anlaşılamadığı gibi kendilerine ne bokun iyi geleceği de bilinememiş ve bu devreyi bilgisayarları ile başbaşa geçirmelerine ekseri müsamaha gösterilmiştir.
Sıklıkla dinledikleri, tekerlemelerden oluşan tek notalı şarkılar; en bayıldıkları film ise iklim olarak donuk ve soğuk sularda geçen Titanic’tir.
Bana sorarsanız milenyumun başından günümüze (2019) ergenlik, aynı davranış kalıbı içinde kendini tekrar eden bir duraklama devrine girmiştir. Genel olarak bunu, hormonların dışa vurumunda bir gereksiz özgüven, bir kendini beğenmişlik, bir kendi dışında her şeyi yok sayma hali olarak sayabiliriz.
80 ergenlerinin kendini küçülten negatif sesi ve 90’ların apatik sessizliği, 2000’lerde yerini boş teneke misali gümbür bangır bir olumsuzlamaya bırakmaktadır.
- ‘’Oğlum patlıcan yaptım yer misin?’’
- ‘’HAYIR ANNE, HAYIR YEMEM! SEN BİLİYOR MUSUN TÜM DİJİTAL PLATFORMLAR VE BİLİM PATLICAN İÇİN NE DİYOR!!! …. …. …..’’
(Alt metin: Annecim, ben 2000’lerin ergeniyim. Hormonlarım gereği sana muhalefet etmem lazım. Konuyu da hakkında hiç bir bok bilmediğim bilimin üstüne atmam ve bunu benim ne büyük bir gerizekalı olduğumu anlamaman için davul çalarak söylemem şart. Benim dışımdaki her şey yalan, tek gerçek benim! Yani bağırırsam böyle olur bence 😨 Instagram ve dünya benim etrafımda dönüyor ki zaten)
Bu alt metinle okuduğumuzda konu biraz daha anlam kazanabilmektedir…
Bu vesileyle gelmiş geçmiş tüm ergenlerimizin bayramlarını kutlar, yeni ergenlerimizin ailelerine ve yakınlarına sabırlar dilerim efenim! Kulak tıkaçları ve aldırmazlık pelerinleri hediyemizdir…😜
Leave a Reply