Kiip it ez üç yaş ez pasibıl…

Bulaşıcıdır. İnattır. Gıcıktır. Uydurukçudur. Delidir. Fecenayip şahsına münhasırdır.
Okur! Yandığının resmidir. Gel, yol yakınken okurluk durumundan istifa et.

Dünyanızda geçirdiğim zamanın önemli bölümüne türlü çeşit gerizekalılıklar sığdırabildiğimi söylemiştim… Gezegeninizin en sevdiğim yönlerinden biri kesinlikle bu! Her tür gerizekalığa izin veriyor. Dahası mis gibi teşvik edebiliyor. Yeter ki sen onu karşılamaya hazır ol!..

Mesela her şey yolunda mı gidiyor? Ne saçma! Henüz içinden geçirmeye başladığın anda birileri her şeyin ‘ekstra’ yolunda gitmesi için karışmaya başlar. Ve bu karışan zevat, genellikle ne her ne de şey hakkında bilgi sahibidir. Fakat karışmazsa öleceği için muhakkak karışması lazımdır.

Yani her şey yolunda gibiyse hiç merak etme! Birileri gelip yolun ortasına.. çiçeeni sokuşturmak için elinden gelen ‘iyi niyet’i sergileyecektir. Senden beklenti VIP bilet alıp çeerdeh çitleyerek bu incir ağacı dikme törenini izlemendir..

Arap saçı ederek iyileştirme ritüeline, atalarım kadar kibar olamadığımdan olsa gerek, etme bulma dünyası gibi ters yüz edilmiş ve gelişine yaşamaya gönül vermiş bir felsefeyle sessiz kalamamaktayım. Bu da ‘edersen dakkasına bulursun’ şekil gayet kapitone düzlüğünde kıt zekalığım nedeniyle olabilir.

Ve fekat diplomasiye de gönül vermiş bi’ kişilik olduğumdan önerilen fikirler harikasının neden olmayacağını öncelikle en diplomatik ve akılcı dille izah etmeye çalışırım. Hani eskilerin ‘’güzel güzel, sıralı sıralı anlat çocuğum’’ dedikleri:

‘’Bakınız, şimdi elimizdeki kurallar, malzemeler, kaynaklar, bu kaynakların mevcut dağılımları, getirileri, götürüleri. Bizim gayet yolunda giden işlerimiz. Uluslararası standartlarda kabul gören metriklerle performans çıktıları. Sizin dediğiniz gibi yaptığımız durumda ortaya çıkabilecek aksaklıklar’’ (ki buna işin helvasını kavurup konu komşuya dağıtmak da diyebiliriz) gibi normal insana ‘’oha lan gidip kendimi mars’tan intiyar ediyim daa ii’’ dedirtecek argümanlar filan…

Ancak üç yaşındaki çocuğa nasıl ki izahla ikna her zaman mümkün olmuyorsa aynı IQ’daki büyüğe de mümkün olamayabilir. Çocuğa bir şekilde ‘’Şimdi sen küçüksün. Büyüyünce yapabilirsin’’ dense de elin eşek kadar adamına ‘’Sus. Çünkü sen gerizekalısın’’ denmez.

İşte bu diplomatik dil bitince üç yaş diline dönmem gerektiğini çakozlarım. Aslına bakarsan bu aydınlanma ve aydınlatma (=dellenme) halleri hayatımın tek kısa metraj akıllıkları! Lakin süresi on üç ila on beş dakikayı geçmediğinden şahsıma bir faydası olduğu söylenemez..

Dolayısıyla sayın okura bu aşamayı en önce uygulamasını acayip tavsiye ederim. Şöyle ki; taa ilk baştan ‘’Öneriniz için teşekkür ederim. Ama bu hali ile öneriniz bize uygun görünmemektedir’’i yapıştırmak dururken efendice laf anlatmaya çalışırsan embesillerin efendisi olmakla kalmaz üç baba cilt kitabını yazıp üstüne filmini çevirirsin… Ya da denenmişi deneme işte 😊

Dur bunu da anlatayım, öyle git.

İşim gereği, afedersin dünyanın her yerindeki her tür canlıyla iletişim kurabiliyorum. Bunları tek hücrelilerden hücresizlere şeklinde sınıflandırabiliriz sanırım… Beynini hiç yaşlandırmayan, itinayla ilk günkü kutusunda koruyanından dünya tarihine zekasıyla olmasa dahi nüfus artış hızıyla damgasını vurabilecek popülasyona kadar… Bilim de para gibi evrensel gördüğün üzere..

Ucuz iş gücü olduğu iddia edilmesine rağmen, muhtemelen idiyotluğum kaynaklı nedenlerden dolayı orta ebatta bir kıta parası ödeyerek teknik sayılabilecek destek mestek aldığım durumlar olabiliyor. Aslında daha çok mestek alıyormuşum gibime geliyor. Çünkü bırak her sorunu kendim çözmeyi aldığım bu hizmet karşılığında kendilerine her gün yeni bir teknik bilgi öğretiyor olmak biraz aklımı karıştırmıyor değil. Parayı neden kendime değil de onlara verdiğimi hala anlayabilmiş değilim…

Geçen gün bunların yöneticilerinden birine ‘’ekibinizdeki yeni elemanlara kısa bir eğitim vermeyi düşünür müsünüz ki ne?’’ diye sordum. ‘’Pardon da size tahsis ettiğimiz arkadaş en deneyimli arkadaşımız, tam on yıllık’’ dediğinde biraz tansiyonum düşmüş. Bizimkiler içeriden tuzlu ayran yetiştirene kadar kendimi ‘’Hobi olarak mı zeka kübüsünüz yoksa kırmızı et yememekle alakalı genel bir sıkıntı mı acaba?’’ derken buluvermişim…

Yani geleni gideni ‘hayurlusu’ sükunetiyle karşılamak, icat çıkarmayıp beyni geliştirmemek, ya da benden çok parası vardur o halda her dedüğü altundur deyüp bön bön kabullenmek varken bunca çaba nedir, bilemedim…

Eh, senin de bildiğini sanmam. Bak hala bakıyosun..

Comments

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.